Arama Sonuçları..

Toplam 7 kayıt bulundu.

COVID-19 VE SOLUNUM CİHAZLARININ STERİLİZASYONU

Covid-19 ile mücadelede özellikle yoğun bakım hastaları için solunum cihazları hayati önem taşımaktadır. Solunum cihazları akciğer fonksiyonlarının desteklenmesinde hayat kurtaran aktörler olmakla birlikte uygun sterilizasyon sistemleriyle desteklenmediklerinde enfeksiyon odağı olma riski taşımaktadırlar. Bu yazıda solunum cihazları sterilizasyonuna bir çözüm önermeye çalışacağım. Covid-19 56°C’da 15 dakikada 10,000 de bire düşmektedir. Dolayısıyla sıcaklıkla bir dekontaminasyon sağlanabilir. Fakat diğer mikrobiyolojik ajanlarla ilgili risk sürer. Solunum cihazlarının bir hastadan diğerine çapraz kontaminasyon riski taşıdığı 1960 lı yıllardan beri tartışılmaktadırSolunum cihazlarının Ps. Aeruginosa enfeksiyonunu yaymada etkili olduğu Phillips & Spencer  tarafından 1965 te gösterilmiş, Dr J L Whitby (Queen Elizabeth Hospital-1970) etilenoksit, formaldehit, vb. değişik yöntemlerle sterilizasyon denemeleri yapmıştır.Tubing, sökülebilir parçalar vb. parçaların her hastanede bulunan otoklav, vb. sistemlerle etkili şekilde sterilizasyonu mümkündür. Ancak solunum cihazının kimyasal olarak elektronik, vb. sistemlere zarar vermeyen, yüksek sıcaklık kullanmayan, iç kısımlara erişim için stserilizasyon sırasında cihazın çalışır durumda olabildiği sistemlerin kullanılması uygun olacaktır.Daha önceki tecrübelerimiz ışığında bu tür tüm elektromekanik sistemler için en uygun sterilizasyon yönteminin VHP ( Vaporised HydrogenePeroxite-H2O2 ) olduğunu düşünüyorum.Öncelikle hidrojen peroksitli sterilizasyon sistemlerini kısaca tanıtmak istiyorum. Vücudumuz; yabancı mikroorganizmalar ile savaşmak için bazı hücrelerimizde  bazı enzimler vasıtasıyla H2O2 üretir.  Görev tamamlandığında ise peroksiredoksin enzimi salgılayarak hidrojen peroksidi su ve oksijene dönüştürür.Aynı yöntem mikrobiyolojik ajanlarla savaşmak için hidrojen peroksit buharı üreten cihazlarla da yapılabilir.Hidrojen peroksit buharı "kalıntısız" doğası ve yüksek etki gücü nedeniyle (kalıntıları sadece oksijen ve sudur) tercih edilen bir biyo-dekontaminasyon sistemidir. Düşük sıcaklıklı ve buhar fazlı uygulaması geniş bir kullanım alanı sunmaktadır.HPV bakteri, bakteri sporları, virüs ve mantarlar da dahil olmak üzere, geniş bir yelpazede birçok organizma ve organizma sınıflarına karşı test edilmiş etkisi ispatlanmıştır. Bununla birlikte mikroorganizma çeşitliliğinin çok fazla olması nedeniyle testler halen devam etmektedir.HPV  Spaulding  sınıflandırmasında otoklavla birlikte en üst kısımda konumlandırılmıştır. Bulunduğumuz ortamda izin verilen üst sınır1 ppm (Milyonda bir) olup 70 ppm ani ölüm riski getirmektedir. Sterilizasyon içinse 300 ppm’in üzerinde değerler kullanılmaktadır. Dolayısıyla katalitik etki yaratmaması için AISI 316 kalitede aslanmaz çelik iç yüzeylere sahip, sıcaklığı 25 °C’ın üzerinde olan, besleme ve emiş hatlarında HEPA filtreler, eksoz hattında hidrojen peroksiti su ve oksijene dönüştüren gaz sızdırmaz yapıda yüksek güvenlikli otomatik sterilizasyon kabinleri kullanımı gereklidir. Bu sistemlerin tümü Tübitak Teydep desteğiyle geliştirilmiş kullanımı kolay ve güvenli ürünlerdir. Sterilize edilecek malzemeler kontamine taraftan konulur, işlem sonrası temiz taraftaki diğer kapıdan alınır. Her işlem sonrası raporlama yapılır.İşlem sırasında solunum cihazı çalışır durumda olduğu için hava yolundaki tüm iç aksam da sterilize edilir Sistemin validasyonu Geobacillius  steraoiththermophilus biyoindikatörlerle yapılır. Sağlıklı günler dileklerim ve saygılarımla.   Hazırlayan:Naci SivriUçak Mühendisi  15/04/2020   

https://akdeniztanitim.com/covid-19-ve-solunum-cihazlarinin-sterilizasyonu

Dezenfektanlar ve Sağlığa Etkileri

Dezenfektanlar dezenfeksiyon amacıyla kullanılan, mikroorganizmaları hücre zarı işlevini bozmak, hücre proteinlerini denatüre etmek, enzimlerin aktivitesini bozmak ve nükleik asitleri etkilemek gibi yollarla mikrobisit veya mikrobiyostatik etki özelliğine sahip maddelerdir.Kimyasal dezenfektanlar zararlı mikroorganizmaları kontrol etmek, önlemek veya yok etmek için kullanılan kimyasal maddelerdir. Hastaneler, sağlık tesisleri, gıda ürünleri üretim tesisleri, sıhhi ve benzeri hizmetler veren sektörlerden evlerimize kadar mikroorganizmaların neden olduğu hastalıkları ortadan kaldırmak için sıklıkla kimyasal dezenfektanlar kullanılmaktadır. Kimyasal dezenfektanlar, düzgün kullanılmadıkları takdirde çalışanlar için tehlikeli olabilir. Bazı kimyasal dezenfektanlar yanıcı ve patlayıcıdır. Uyumsuz kimyasallarla şiddetli reaksiyona girebilir ve toksik gazlar üretebilirler. Tüm kimyasal dezenfektanlar, doğası gereği, canlı organizmalar için potansiyel olarak zararlı veya toksiktir. Diğer toksik maddeler gibi, kimyasal dezenfektanlar vücuda alındıktan sonra insanlar için zararlı olabilir.Bununla birlikte, kimyasal dezenfektanlar, güvenlik önlemleri ile uygun şekilde kullanıldığında etkili ve güvenli araçlar olacaktır. Yanlış kullanılırlarsa, kullananlar için tehlikeli ve zararlı olabilirler. Dezenfeksiyon, hastalıklara neden olabilen mikroorganizmaları kontrol etmek veya yok etmek için kimyasal veya fiziksel araçların kullanıldığı bir süreçtir. Dezenfeksiyonun etkinliği ile ilgili üç seviye dezenfeksiyon vardır; 1) Yüksek seviyeli dezenfeksiyon, çok sayıda bakteri sporu hariç tüm mikroorganizmaları yok eder,2) Orta seviye dezenfeksiyon kontrolleri Mycobacterium tuberculosis, bitkisel bakteriler, çoğu virüs ve mantarlara etkili olup ancak bakteri sporlarını mutlak yok etmez,3) Düşük seviyeli dezenfeksiyon, çoğu bakteri, bazı virüs ve mantarları yok eder, ancak Mycobacterium tuberculosis veya bakteri sporları gibi dirençli mikroorganizmaların yok edilmesine güvenilemez.Dezenfekte edici ajanlar, bakteri, virüs veya mantar gibi zararlı mikroorganizmaları kontrol etmek veya yok etmek için kullanılan maddelerdir. Birçok dezenfektan, eylemlerinde spesifik değildir ve bir dizi mikroorganizmaya karşı hareket etmektedir. Kimyasal dezenfektanlar kimyasal özelliklerine göre gruplandırılabilir. Hücre duvarını parçalamak, proteinleri veya lipitleri denatüre etmek, oksidasyon, alkilasyon gibi mikroorganizmaları yok etmek için dezenfektanın konsantrasyonu, temas süresi, sıcaklık, pH, organik maddelerin ve metal iyonlarının varlığı gibi çeşitli etki modlarında çalışırlar. Kullanılacak dezenfektan seçimi belirli durumlara bağlıdır. Bazı dezenfektanlar, etkili dezenfeksiyon için mikroorganizmaları yok etmedeki geniş spektrumu nedeniyle kabul edilirler. Diğerleri daha az sayıda hastalığa neden olan organizmayı yok ederler ancak kimyasal dezenfektanlar insan için daha az veya toksik olmadığı ve gerekli dezenfeksiyon seviyesi düşük olduğu için tercih edilir. Sürfaktan etkiye sahip olan ve “tek aşamalı” işlemde temizlemek ve dezenfekte etmek için kullanılan dezenfektanlar bulunmaktadır. Kimyasal Dezenfektan SınıflarıDezenfektanlar kimyasal bileşimleri temelinde sınıflara ayrılabilir ve her sınıfın özellikleri, tehlikeleri, toksisiteleri ve çeşitli mikroorganizmalara karşı etkinliği vardır. Sınıflar aşağıdaki gibidir:1. Alkoller: Genellikle %70 izopropil veya %60 ila 80 etil formundaki alkoller yaygın kullanılan dezenfektanlardır. Bakterilere ve kılıflı virüslere karşı etkilidirler. Alkoller bakteri sporlarına ve kılıfsız virüslere karşı etkili değildir. Alkoller antiseptik etkileri biraz yavaştır.2. Aldehitler: Aldehitler geniş spektrumlu dezenfektanlardır. En yaygın olarak kullanılan ajanlar formaldehit ve gluteraldehid'tir. Aldehitler bakteri, mantar, virüs, mikobakteri ve bakteri sporlarına karşı çok etkilidir.3. Klor Bileşikleri: Klor bileşikleri, geniş spektrumlu olarak kabul edilir, bakterilere, kılıflı ve kılıfsız virüslere, mikobakterilere ve mantarlara karşı etkilidir. Yüksek konsantrasyonlarda, klor bileşikleri sporları öldürücü olabilir. En yaygın kullanılan ajanlar klor dioksit, sodyum hipoklorit (klorlu ağartıcı) ve kalsiyum hipoklorittir.4. İyot Bileşikleri: İyot bileşikleri geniş spektrumlu olup çeşitli bakteri, mikobakteri, mantar ve virüsler için etkili kabul edilir. İyot tentürü cilt kesikleri ve sıyrıklar için antiseptik olarak kullanılabilir. İyot maddeleri, kuaterner amonyum bileşikleri ve organik döküntüler tarafından inaktive edilir. Bir iyodofor, iyot ve bir çözündürücü ajan veya taşıyıcının bir kombinasyonudur. Ortaya çıkan kompleks, sürekli salınımlı bir iyot haznesi sağlar ve mikroorganizmaları öldürmek için sulu çözeltide az miktarda serbest iyot salar.5. Fenolikler: Dezenfektanlar, fenol (karbolik asit) türevleridir. Karakteristik bir çam katranı kokusu vardır ve suda süt görünümde çözünür. Fenoller (%5 konsantrasyonda), kılıflı virüsler için bakterisit, tüberküloidal (Mycobacterium tuberculosis öldüren), fungisit ve virütik olarak kabul edilir. Organik materyalin varlığında iyot veya klor içeren dezenfektanlardan daha fazla aktivitelerini korurlar. Kresoller, hekzaklorofen, alkil ve kloro-türevleri ile difeniller, fenolün kendisinden daha aktiftir.6. Kuaterner Amonyum Bileşikleri: Benzalkonyum klorür gibi kuaterner amonyum bileşikleri genellikle kokusuz, renksiz, tahriş edici olmayan ve koku gidericidir. Bileşikler dezenfektan ve bazıları ise deterjan etkisine sahiptir. Bununla birlikte, bazı kuaterner amonyum bileşikleri, bazı sabun kalıntıları varlığında inaktive edilir. Organik malzemenin varlığında antibakteriyel aktiviteleri azalır. Kuaterner amonyum bileşikleri bakterilere karşı etkili ancak mantar ve virüslere karşı bir dereceye kadar etkilidir.7. Oksitleyici Ajanlar: Yaygın oksitleyici maddeler hidrojen peroksit, ozon, perasetik asit ve potasyum permanganattır. Antiseptik olarak kullanılan hidrojen peroksit, cansız nesnelerin dezenfeksiyonunda da etkilidir. Yüksek sıcaklıklarda çalıştırıldığında sporlara etkili olabilir. Perasetik asit etkili sıvı sporisidlerden (sporları öldürücü) biri olup toksik kalıntı bırakmadığı için gıda işleme ekipmanlarının ve tıbbi cihazların dezenfeksiyonunda yaygın olarak kullanılmaktadır. Potasyum permanganat geniş antimikrobiyal özelliklere sahiptir. Dezenfeksiyon için etkili bir algisid (Su yosunlarının yaşamını durdurucu madde) (%0,01) ve virucidtir. (%1). Ancak, >1:10.000 konsantrasyonlarda dokuları tahriş etme eğilimindedir.8. Diğerleri: Etilen oksit, bakteri sporları ve virüsler dahil olmak üzere mikroorganizmalara karşı çok geniş biyosit aktivitesine sahip bir dezenfekte edici ajan olarak geniş bir kullanıma sahiptir. Oldukça yanıcı bir kimyasaldır. Toksik, mutajenik ve kanserojendir. Klorheksidin, yaygın olarak kullanılan dezenfektanlardan biri olan biguanid bir bileşiktir. Çoğu bakteriye karşı etkilidir ve dokuları tahriş etmez. Biguanid'in geniş bir antibakteriyel spektrumu vardır, ancak virüslere karşı etkinliği ile sınırlıdır ve sporisidal, mikobakterisidal veya fungisidal değildir.Dezenfektanların tehlikeleriKimyasal dezenfektanlar, doğru kullanıldıklarında virüsleri ve mikroorganizmaları ortadan kaldırmak için etkili ve güvenli araçlardır. Aksi takdirde, tehlikeli olabilirler. Dezenfektanlar, kullananlar için potansiyel olarak tehlikeli özelliklere sahip olabilirler. Örneğin etilen oksit oldukça yanıcı ve patlayıcıdır. Güçlü oksitleyiciler gibi kimyasal dezenfektanlar, diğer kimyasallarla reaksiyona girerek zehirli gaz ürünlerini üretebilirler. Dezenfektanlar güvenli bir şekilde kullanılmazsa kimyasal dezenfektanların çoğu kullananlar için zararlıdır. Bazı kimyasal dezenfektanlar cildi, gözleri ve solunum sistemini tahriş ederler. Oldukça aşındırıcı dezenfektanlar cilt veya gözlerle temas ettiğinde ciddi hasar verebilir. Havadaki dezenfektanlar kötü havalandırılan alanlarda kullanılırsa solunum problemlerine de neden olmaktadır. Belirli bir kullanım için bir dezenfektan seçerken, kullanıcı kimyasal dezenfektanın tehlikeli özelliklerini dikkate almalıdır. Kullanılan tüm dezenfektanlar için Malzeme Güvenlik Bilgi Formu (MSDS), kimyasallarla çalışacak veya kullanacak tüm kişiler tarafından okunmalı ve anlaşılmalıdır.Kimyasal tehlikelerKimyasal dezenfektanlar kullanıldığında yanıcılık potansiyel tehlikelerden biridir. Alkoller, özellikle alkoller sis olarak püskürterek uygulandığında bir alev, kıvılcım veya herhangi bir ateşleme kaynağının yakınında kullanıldığında tutuşabilecek yanıcı sıvılardır. Etilen oksit, hacim olarak %3 ila %100 arasında bir patlayıcı konsantrasyon aralığına sahip olup oldukça yanıcı ve patlayıcı bir gazdır. Sıvı formalin veya paraformaldehit tarafından üretilen formaldehit gazı, karakteristik keskin bir kokuya sahiptir ve oldukça yanıcıdır. Hava ile patlayıcı karışımlar oluşturur ve patlayıcı konsantrasyonları hacimce %7 ila %73 arasında değişir. Hidrojen peroksit güçlü oksitleyici özelliklere sahiptir ve yanıcı madde üzerine yüksek konsantrasyonlu peroksit çözeltilerinin dökülmesi anında yangına neden olabilir. Sulu çözeltilerdeki sodyum hipoklorit patlayıcı değildir, ancak susuz sodyum hipoklorit patlayıcı bir madde haline gelir. Kalsiyum hipoklorit yanıcı değildir. Bununla birlikte, yanıcı maddelerle oksitleyici görevi görür.Kimyasal dezenfektanların diğer kimyasal maddelerle karıştırılması tehlikeli olabilir. Toksik bir gaz olan klor, örneğin asidik temizleme maddeleri gibi asitlerle karıştırıldığında sodyum hipoklorit çözeltilerinden (ağartma çözeltileri) hızla salınır. Bu gibi durumlarda, kullananlara ölümcül olabilecek yüksek klor konsantrasyonlarına maruz kalabilirler. Kalsiyum hipoklorit suda veya ısıtıldığında kolayca ayrışır, oksijen ve toksik klor salar. Amonyak, aminler veya indirgeyici ajanlarla patlayıcı reaksiyona girebilir. Formaldehit güçlü oksitleyicilerle karıştırıldığında, şiddetli reaksiyonlar meydana gelebilir. Formaldehit çözeltisinin (formalin) potasyum permanganat ile karıştırılması patlamaya neden olabilir.Sağlık için tehlikelerFormaldehit etkili bir dezenfektandır. Toksik ve kanserojen bir kimyasaldır ve göz tahrişine, öksürüğe, nefes darlığına, cilt tahrişine, kronik bronşite ve astımın alevlenmesine neden olabilir. Başka bir kanserojen oluşturmak için klor ile reaksiyona girebilir. Etilen oksit solunması halinde toksiktir. Aynı zamanda cildi, gözleri ve solunum yollarını tahriş edicidir. Etilen oksit sinir sistemine zarar verebilir ve kimyasal aynı zamanda bir kanserojendir. Glutaraldehit, cilt, gözler ve solunum sistemini kuvvetli tahriş edicidir. Kimyasalla temas ciltte hassasiyete neden olarak alerjik kontakt dermatite yol açabilir.Kimyasal maddelere maruz kalmak astımı şiddetlendirebilir. Yüksek hipoklorit konsantrasyonları mukoza zarlarını, gözleri ve cildi tahriş edicidir. Konsantre hidrojen peroksit çözeltisi aşındırıcıdır ve ev içi güçlü peroksit çözeltileri lokal yanıklara, mukoza zarının, gözlerin ve cildin tahriş olmasına neden olabilir. Kuaterner amonyum bileşikleri, kimyasal özelliklere ve konsantrasyona bağlı olarak cilt ve mukoza zarında hafif ila şiddetli tahrişe neden olabilir. İyot çözeltileri ve iyodoforları işleyen çalışanlara alerjik reaksiyonlar meydana gelebilir. Konsantre iyot bileşikleri cildi tahriş edebilir. Fenol dezenfektanları ciddi vakalarda cildin tahriş olmasına, lokal yanıklara, baş ağrısına, kusmaya, ishale ve böbreklerde hasara neden olabilir. Alkol dezenfektanları yaralı cildi tahriş edebilir. Konsantre alkol buharının solunması solunum yollarında tahrişe neden olabilir ve merkezi sinir sistemini etkiler.Dezenfektan Kullanımında Güvenlik ProgramıDezenfektanlarla kullanan veya uğraşan çalışanların sağlık ve güvenliğini sağlamak için dikkatle planlanmış bir kimyasal güvenlik programı şarttır. Bir kimyasal güvenlik programının amacı, işyerindeki kimyasallara maruz kalmanın olumsuz sağlık ve güvenlik etkileri riskini en aza indirgemek için potansiyel tehlikeleri sistematik olarak tanımlamak ve araştırmaktır. Programda, öncelikle dezenfektanların kimyasal tehlikeleri tanımlanmalıdır. Bu tehlikelerden kaynaklanan riskler, çalışma durumları ve ilgili personel dikkate alınarak değerlendirilmelidir. Daha sonra, riskleri ortadan kaldırmak veya azaltmak için, etkinlikleri düzenli olarak izlenecek ve gözden geçirilecek uygun önleyici ve / veya kontrol önlemleri oluşturulmalıdır. İlgili tehlike bilgileri ve koruyucu önlemler etkilenen tüm çalışanlara iletilmelidir. Kimyasal güvenlik programı, acil durum müdahalelerinin planlanması ve çalışanların eğitimi gibi diğer unsurları da içermelidir.Kimyasal güvenlik programı, etkin bir şekilde uygulanmasını kolaylaştırmak için işyerinin genel güvenlik yönetim sistemine organize edilmeli ve entegre edilmelidir. İşverenler, programın geliştirilmesi, uygulanması ve sürdürülmesi için yeterli insan gücü ve kaynakları kullanmalıdır.Bir kimyasal güvenlik programı aşağıdaki ana unsurları içermelidir:Risk değerlendirmesi: Dezenfektanların kullanımını içeren malzeme ve süreçlerden kaynaklanan potansiyel tehlikeleri belirlemek ve mevcut kontrol önlemlerinin yeterliliğini ve etkinliğini dikkate alarak bunların ilişkili risklerini değerlendirmek,Güvenlik önlemleri: Riskleri ortadan kaldırmak veya kabul edilebilir seviyelere indirmek için önleyici ve / veya kontrol önlemleri almak ve sürdürmek, Acil duruma hazırlık: Acil müdahale için plan ve prosedürler oluşturmak,Tehlike iletişimi: Malzeme ve süreçlerle ilgili güvenlik ve sağlık bilgilerinin yeterli eğitim ve öğretim yoluyla çalışanlara dağıtılması için uygun ve etkili araçların oluşturulması, İzleme ve gözden geçirme: Kabul edilen güvenlik önlemlerinin etkinliğini, yeni gereklilikler veya malzeme veya süreçlerdeki önemli değişiklikler için gerekli olabilecek düzenli gözden geçirme ve revizyon ile izlemek.İşyerinin bireysel durumuna bağlı olarak, işverenler kimyasal güvenlik programına muayene, kaza araştırması ve sağlık gözetimi gibi diğer unsurları dahil etmeyi yararlı olabilir. Sonuç olarak dezenfektan kullanımında bilinçli davranmak ve dezenfektan tipine göre gerekli kullanım prosedürlerine uymak kendi ve çevremizdekilerin sağlığı açısından çok önemlidir.Prof. Dr. Y. Birol SAYGIBeykoz Üniversitesi  

https://akdeniztanitim.com/dezenfektanlar-ve-sagliga-etkileri

CORONAVİRÜSLE TOPYEKÜN MÜCADELEYE BOĞAZİÇİ DESTEĞİ

Boğaziçi Üniversitesi farklı alanlarda çalışan akademisyenleriyle yeni tip koronavirüs (Covid-19) ile mücadele kapsamında Sağlık Bakanlığı koordinasyonuyla Türkiye Sağlık Enstitüleri Başkanlığı’nın (TÜSEB) başlattığı aşı, ilaç ve tanı kiti geliştirme projelerinin yanı sıra tedavi süreçlerinde çok ihtiyaç duyulan solunum cihazlarının yerli üretimine yönelik projeler için destek verici çalışmalara başladı. Korona testi sayılarını hızlıca arttırmak üzere Boğaziçi’nden 6 adet cihaz TÜSEB'in koordinasyonu ile çeşitli kamu kurum, üniversite ve özel sektörden cihaz destekleri alındı. Bu çerçevede Koronavirüs ile mücadele çalışmaları kapsamında test sayılarını hızlıca arttırmak üzere hali hazırda TÜSEB bünyesinde biri İstanbul diğeri Ankara’da iki test merkezi kuruldu. Bu merkezler, test kapasitesini yaklaşık 2 katına çıkartarak günde 10.000 ek test yapılmasının önünü açacak. Bu çalışmalara destek amacıyla Boğaziçi Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümü, Kimya Mühendisliği Bölümü, Çevre Bilimleri ve Biyomedikal Mühendisliği Enstitülerinde bulunan 6 adet qRT-PCR cihazı TÜSEB yetkililerine teslim edildi ve ihtiyaç duyulan Korona Tanı laboratuvarlarına gönderildi. Aşı geliştirme projesi kapsamında Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı, TÜBİTAK ve TÜSEB’in kurduğu konsorsiyumda yer alan Boğaziçi Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümü Öğretim  Üyesi Prof. Dr. Nesrin Özören ve ekibi ise Koronavirüs aşısı için çalışmalara başladı. Onaylanmış bulunan “ASC Zerrecik Teknolojisi kullanılarak SARS-COV2 (COVID-19) Aşı Geliştirilmesi” temalı proje ekibinde Boğaziçi Üniversitesi MBG’den Dr. Öğr. Üyesi Tolga Sütlü, İstanbul Teknik Üniversitesi MBG’den Prof. Dr. Gizem Dinler Doğanay ve TÜBİTAK-MAM-Gen Mühendisliği Enstitüsü müdürü Prof. Dr. Şaban Tekin yer alıyor. Uzmanların çalışmalarını kolaylaştırmak üzere Bebek Kapı’da faaliyet gösteren Bebek Misafirhanesi de Boğaziçi Üniversitesi Rektörlüğü tarafından araştırmacıların konaklayabilmeleri için düzenlendi. Boğaziçili Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümü öğretim üyeleri gönüllüleri mobilize etti Konuyla ilgili görüş aldığımız Boğaziçi Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümü Öğretim Üyesi ve Moleküler Biyoloji Derneği Başkanı Prof. Dr. Nesrin Özören, Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümü Öğretim Üyesi Dr. Tolga Sütlü, Doç. Dr. Umut Şahin ve Doç.Dr. Arzu Çelik Fuss’un da destekleriyle yürütülen çalışmalar hakkında şu bilgileri verdi: ‘’Moleküler Biyoloji Derneği Yönetim Kurulu’nda bulunan dört MBG öğretim üyesi Korona testlerinin yaygınlaşması için önderlik etti.  Bu kapsamda öncelikle sosyal medya üzerinden 5000 üzerinde uzman moleküler biyologa ulaşıldı bu uzmanların listesi TÜSEB Başkanı Prof. Dr. Adil Mardinoğlu’na iletildi. Sosyal medya mobilizasyonu ve görev alacak uzmanların belirlenmesinde Boğaziçi Üniversitesi Öğr. Gör. Dr. Tolga Sütlü efektif bir çalışma yürüttü.  Listede en tecrübeli 180 kişi ile ilgili internet üzerinden mülakatlar yapıldı ve Ümraniye Eğitim ve Araştırma ile Ankara’daki Aziz Sancar Araştırma merkezlerinin Korona testi yapacak eğitimli iş gücü hızlıca mobilize edildi. Bu gönüllüler 31 Mart itibarı ile eğitimlerini tamamlayarak test yapmaya başladı. Halen günde 20 bin üzerine çıkan sonuçlanan test sayılarında bu uzmanların katkıları büyük. Üç vardiya 8 saat çalışan bu biyologlar tam kapasiteye erişildiği takdirde günde 10 bin üzerine sonuç verebilecek.  Bu olumlu örneklerden de güç alan TÜSEB halen İstanbul, İzmir, Bursa, Gaziantep ve diğer illerde de benzer merkezleri hızla çalışır düzene getirmekte. Burada eksik olacak qRT-PCR cihazları Boğaziçi Üniversitesi dahil tüm ilgili üniversitelerden geçici süre toplandı. Ayrıca bir yıl önce MBG bölümünden doktora derecesi ile mezun olan ve Moleküler Biyoloji Derneği Yönetim Kurulu’nda  öğrenci temsilcisi olarak yer alan Dr. Burçin Duan Şahbaz da fiilen test merkezinde qRT-PCR sistemi ile tanı yaparak katkıda bulunuyor. MBG Bölümü’nden Doç.Dr. Arzu Çelik Fuss ise çeşitli ihtiyaç duyulan sarfların hastanelere ulaştırılması için koordinasyon görevi üstlendi.  Gerekli olması durumunda Dr. Çelik ve MBD daha kapsamlı sarf tedarik mobilizasyonunu da sağlamaya niyetli’’. Solunum cihazları üretimine Boğaziçi'nden destek Boğaziçi Üniversitesi ayrıca koronavirüs hastalığının tedavi süreçlerinde çok ihtiyaç duyulan solunum cihazlarının yerli üretimine yönelik projelere de destek verecek. Bu çalışmalar ise Boğaziçi Üniversitesi Biyomedikal Mühendisliği Enstitüsü öğretim üyesi ve İSEK Kurucu Koordinatörü Prof. Dr. Cengizhan Öztürk‘ün koordinatörlüğünde yürütülecek.15/04/2020

https://akdeniztanitim.com/coronavirusle-topyekun-mucadeleye-bogazici-destegi

COVID-19 SEFERBERLİĞİNDE İSEK

İstanbul Sağlık Endüstrisi Kümelenmesi, salgınla mücadelede en başından beri sektör paydaşları ile birlikte hareket ediyor. Bu salgında temel mücadelenin akıllı lojistik planlama ve kiritik bazı tıbbi cihazların sağlanması ile olacağını belirten küme ekibimiz çalışmalarında bu konuya ağırlık vermiş durumda. Bu süreçte hem tıbbi cihaz üreticileri ve tedarikçileri, hem de tüm ilgili kamu otoriteleri ile yakın temasta olan ISEK, sahada yürütülen çok fazla sayıdaki teknik çalışmaların başlatılmasında öncü oluyor, üyelerimizin/paydaşlarımızın başlatmış olduğu projelere de elinden geldiğince destek veriyor.Tüm bölgesel tıbbi cihaz kümelerini (İSEK, OSTİM, İVEDİK, THEALTH, MEDİKÜM, SEBİT) bir araya getiren MediClust koordinasyon kurulunda yer alan ISEK, aşağıdaki çalışmaların içinde yer almaktadır:• Salgınla ilgili yayılım modelleme çalışmaları (lojistik planlama için gerekli en önemli unsur)• Kamu otoriteleri ile görüşmeler yapmak, tıbbi cihaz sektörünün mevcut durumu ile ilgili tabloyu netleştirmek ve salgınla mücadelede olası farklı senaryolara hazırlık için, ortaya çıkabilecek ihtiyaçlar konusunda farklı görüşleri olgunlaştırmak ve gerekli yönlendirmeleri yapmak (her iki tarafa da)• Bu cihaz ve malzemenin lojistik planlama ve tedarik koordinasyonu gibi konularda da önerilerde bulunmakSalgında ilgili paydaşlarla yürütülen çalışmalarda öne çıkan bazı örnek gündem başlıkları:• Salgının seyrine ilişkin geliştirilmiş bulunan modelleri denemek ve kalibre etmek için gerekli güvenilir saha verilerin temini için yapılan temaslar,• Model öngörülerinden yola çıkarak ve il ölçeğinden başlayarak gerekli lojistik hazırlıkların yapılması ve önlemlerin alınması konusunda tavsiyeler içeren teknik raporları hazırlamak,• Tıbbi cihaz sektöründeki stok ve tedarik konusundaki bilgilerin, sıkıntıların ve çalışmaların, karar verici otoritelere aktarılması,• Gerekli malzeme, kritik cihaz ve hammadde tedariki için ithalat-ihracat dengesinin doğru yönetilmesi hususunda bir teknik raporun hazırlanması ve iletilmesi,Bundan sonraki süreçte özellikle; gerekli oksijenin güvenilir olarak sağlanması, bunun temin edilecek solunum destek cihazları ile hastalara ulaştırılması, evlerde/servislerde/yoğun bakımlarda hastaların izlenmesi, tabi ki sağlık çalışlarının korunması ile ilgili ekipmanların geliştirilmesi ve lojistik yönetimi kritik konular olarak öne çıkmaktadır. Yeni ortaya çıkacak başka kritik ihtiyaçlar da olacaktır. Üreticileri ve araştırmacıları temsil eden İSEK, diğer bölgesel kümeler, sektörel paydaşlar ve kamu kuruluşları ile birlikte tıbbi cihaz sektörüyle ilgili hızlı karar alınmasının gerekli olduğu bu durumlarda elinden gelen desteği vermeye devam edecektir.15/04/2020

https://akdeniztanitim.com/covid-19-seferberliginde-isek

KORONA GÜNLERİNDE BİLİM

Çoğunlukla devlet desteği ile gerçekleşen “bilim”in gittikçe küresel ticaretin bir parçası haline gelmesinin yarattığı endişe, son yıllarda “açık bilim” akımını öne çıkarmaya başlamıştı bile (OECD, Open Science Report 2015) .  Açık Bilim, bilimsel sürece işbirliği ve dijital teknolojiler sayesinde bilgiye ucuz ve kolay erişimi ön plana çıkaran yeni bir yaklaşım olarak karşımıza çıkmış, devletler çeşitli kanun veya yönetmeliklerle kurumlar ise çeşitli yaptırımlarla açık bilim politikasını desteklemeye başlamışlardı (Khao, 2019; Kwon, 2017).  Bu gelişmelere paralel olarak 2013 yılında yaşam bilimlerindeki yayınlanmamış sonuçların dijital olarak sunulduğu bioRxiv çevirimiçi arşivleme ve dağıtım platformu ortaya çıkmıştı (CSHL, https://www.biorxiv.org/about-biorxiv).  Ancak yine de açık bilim konusundaki çalışmalar istenilen ivmeye ulaşamamıştı: pek çok yayınevi hala hem makaleleri yayınlamak üzere yazarlardan ücret aldığı gibi, makalelere erişmek isteyen başka araştırmacılardan da abonelik veya başka isimler altında erişim ücreti talep etmekteydi.  Bu, özellikle gelişmekte olan ülkelerde zaten zor olan bilimsel çalışmaların önünde ek bir bariyer olarak çıkmaktaydı.  Tabii bununla illegal yollardan savaşanlar da olmuyor değildi – 2011 yılında oluşturulan Sci-Hub platformu, neredeyse tüm makalelerin pdf dosyalarına erişim sağlayan bir veri tabanı olarak ortaya çıktı (Himmelstein ve ark, 2018).Ancak bilim dünyasının bir seferberlik içerisinde, ücretsiz erişim ile dünya çapı işbirliği ağları kurması, covid-19 salgını ile tetiklendi.  Tüm dünyada bilim insanları, normal şartlar altında yaptıkları araştırmalarını bırakarak koronavirüs SARS-CoV2 üzerine odaklandı, bilgileri bioRxiv veya benzer platformlar ve hatta dergiler üzerinden paylaştı, dergiler covid-19 ile ilgili yayınları ücretsiz olarak herkesin kullanımına açtı.  Elsevier de dahil pek çok yayınevi, kütüphane hatta üniversite, ellerindeki bilgileri ücretsiz olarak erişime açtı (Elsevier, Novel Coronavirus Information Center: https://www.elsevier.com/connect/coronavirus-information-center; The Lancet, COVID-19 Resource Center: https://www.thelancet.com/coronavirus; Cambridge University Press, Coronavirus Free Access Collection: https://www.cambridge.org/core/browse-subjects/medicine/coronavirus-free-access-collection; WHO COVID-19 resources and information: https://www.afro.who.int/news/who-coronavirus-disease-2019-covid-19-resources-and-information).  Bütün bunlar, dünyada daha önce eşi benzeri görülmemiş bir işbirliği ve “açık bilim” örneği oldu tüm bilim dünyasına: tüm bilim insanları koronavirüse dair edindikleri genom, protein yapısı, hücre etkileşimleri gibi tüm bilgileri açıkça insanlıkla paylaşarak çözüme ulaşmayı hızlandırmaya çalışmaktalar (Russell, 2020; Kupferschmidt, 2020; Xu, 2020).  Ayrıca “vatandaş bilimi” çerçevesinde FoldIt isimli bir oyun aracılığı ile evlerinde oturan herkes virüse karşı ilaç geliştirme çabasına destek verebilmekte (https://fold.it/).  MIT’den bir grup bilim insanı ise, ucuza üretilebilecek ve açık kod erişimli bir solunum cihazı projesi (E-Vent) başlattı (https://www.technologyreview.com/2020/03/25/950336/an-mit-team-hopes-to-publish-open-source-designs-for-a-low-cost-ventilator/); ayrıca Medtronic firması da geliştirdikleri düşük maliyetli ventilatör cihazının bilgilerini açık erişimle paylaştı (https://www.medtronic.com/us-en/e/open-files.html).  Ülkemizde de daha önce eşi görülmemiş şekilde araştırmacılar ve firmalar hızla bir araya gelerek ellerindeki tüm imkanları ülkemizin ihtiyaç duyduğu tanı kiti, ilaç ve aşı geliştirme çabaları için birleştirdi; online platformlarda hızla toplantılar organize edildi.  Tüm bu salgının bir iyi tarafı varsa o da bize, ortak bir düşmana karşı işbirliği yapmanın önemini ve daha da önemlisi böyle bir işbirliğini gerçekten yapabileceğimizi göstermiş olması.  Temennimiz, bu tür açık bilim çabalarının covid-19 sonrasında da devam edebilmesi...Bu kapsamda, sizlere BioExpo çerçevesinde düzenlenmekte olan Açık Laboratuvar (OpenLab Professional) etkinliğini de hatırlatmak isterim; kayıtlar devam etmektedir, unutmayınız ! Prof. Dr. Işıl KurnazGebze Teknik Üniversitesi, Biyoteknoloji Enstitüsü MüdürüRussell S (2020).  Coronavirus outbreak puts “open sccience” under a microscope.  Fred Hutch, Hutch News Stories (https://www.fredhutch.org/en/news/center-news/2020/02/covid19-open-science.html).Himmelstein DS, Rodriguez Romero A, Levernier JG, Munro TA, McLaughlin SR, Tzovaras BG, Greene CS (2018). Sci-Hub provides access to nearly all scholarly articles.  eLife 7: e32822Khao S (2019). Opinion: boycotting Elsevier is not enough.  The Scientist, Oct 22 (https://www.the-scientist.com/news-opinion/opinion--boycotting-elsevier-is-not-enough-66617)Kupferschmidt K (2020).  ‘A completely new culture of doing research’.  Coronavirus outbreak changes how scientists communicate.  Science, Feb 26 (https://www.sciencemag.org/news/2020/02/completely-new-culture-doing-research-coronavirus-outbreak-changes-how-scientists#)Kwon D (2017).  Major German Universities Cancel Elsevier Contracts.  The Scientist, Jul 17 (https://www.the-scientist.com/news-analysis/major-german-universities-cancel-elsevier-contracts-31208)OECD (2015-10-15).  Making Open Science a Reality, OECD Science, Technology and Industry Policy Papers, No 25, OECD Publishing, Paris (http://dx.doi.org/10.1787/5jrs2f963zs1-en) Xu X (2020).  Hunt for coronavirus cure is making science more open.  University World News, 21 March (https://www.universityworldnews.com/post.php?story=20200318080659671)20/04/2020

https://akdeniztanitim.com/korona-gunlerinde-bilim

COVID-19 SAĞLIK SEKTÖRÜ İÇİN BİZE NELERİ ÖĞRETMELİ VE HATIRLATMALI?

 Covid-19 gelişmelerini araştırırken, 1918 yılındaki İspanyol Gribi haberlerine baktım. İspanyol Gribi pandemisi bir seneden az zamanda tahmini 40 ila 100 milyon civarında insanı öldürmüştü. Bu sayı Birinci Dünya Savaşında ölen insan sayısını aşmaktadır. Bir başka özelliği de ölenlerin çoğunlukla sağlıklı genç erişkinler olmasıdır. Pandemi, Türkiye dahil tüm dünya ülkelerini etkilemiş olup, 1918’in Eylül ile Kasım ayları arasında zirve noktasına ulaşmıştır. Dünya genelinde toplantılar yasaklanmış, okullar tatil edilmiş, kütüphanelerde kitap dağıtımı durdurulmuş, ulaşım araçları dezenfekte edilmiş ve el sıkışmak bile suç sayılmıştır. Eğer İspanyol Gribi pandemisi bize bir şey öğretmiş olsaydı, birçok ülke daha ilk vakalar göründüğünde gerekli tedbirleri almakta gecikmemiş olurdu (sınırlarını kapatmak, sosyal mesafeyi korumak, maske kullanılması vb.). Bu önlemler zamanında alınmış olsaydı, hastanelerin kapasitesi yetersiz gelmez ve ölüm sayıları bu kadar artmazdı. Kuzey İtalya’da korona virüsün hızla yayılması sonucu, hastanelerin 3 haftadan az bir sürede alarm verdiği görüldü. Tıbbi malzeme ve sağlık çalışanı sayısının ne kadar yetersiz olduğu anlaşıldı. Doktorlar çok ağır durumda olan ya da yaşları yüksek hastaları geri çevirmek gibi çok kritik kararları almak zorunda kaldılar. Acil olmayan ameliyatlar iptal olurken, solunum cihazlarına erişim sınırlı hale gelince, paylaşım önceliği gibi konular tartışılmaya başlandı. Her ülkede sağlık çalışanı, yatak ve ekipmanı yeterliliği konusunda ciddi tedirginlikler oluştu. Maske konusunda bile, birçok ülkenin ne kadar yetersiz olduğu görüldü. Çin'den 2 milyardan fazla maske sipariş eden Fransa'nın, İsveçli bir şirkete ait olan ve Fransa üzerinden transit olarak İtalya ve İspanya’ya gönderilen 4 milyon maskeye el koyduğu yazıldı. Öte yandan İtalya'ya giden koruma kıyafetlerine Çekya el koyarken, Almanya da sipariş verdiği maskelerin Çin Havaalanı’nda bir anda kaybolduğunu açıklandı.Sağlık Bakanımız geçtiğimiz gün yaptığı açıklamada, Türkiye'nin yerli solunum cihazı üretimine başlayacağını müjdeledi. Bu arada farklı sektör iş birlikleri ile seyyar hasta izolasyon odası ve test için numune alma kabinleri prototip çalışması ve uygulamaları hayata geçmeye başladı. Yerli solunum cihazı gibi diğer ithal edilen medikal cihaz ve ekipman üretimi için neden bu kadar bekledik ve kendimiz üretip ihracat bile yapabileceğimiz halde sürekli ithal ettik? Yerli üretimin önemini anlamamız için korona virüsü ile karşılaşmamız mı gerekirdi? Ülkelerin kendi yerli teknolojilerini geliştirmesinin ne kadar önemli olduğunun umarım artık hepimiz anlamışızdır. Bu pandeminin en ironik olaylarından biri de Avrupa Birliği üyelerinin birbirine yardım edememesi ama Küba’nın Avrupa ülkelerine yardım etmesi oldu. Küba sağlık sektörünün, ülkedeki tüm olumsuz koşullara ve yıllardan beri uygulanan ambargolara rağmen ulaştığı başarılı nokta herkese örnek olmalıdır.Bir pandemi başladığında, şüphesiz ilk beklenen, hastalığın ilaç ve aşısıdır. Bu sebeple ülkemizin aşı tarihçesine kısaca bir baktım. Ülkemizde aşı üretimi için çalışmalar ilk Osmanlı İmparatorluğu Döneminde başlamış. 1721 yılında İngiltere Büyükelçisinin eşi Lady Mary Montagu ülkesine yazdığı bir mektupta, İstanbul’da çiçek hastalığına karşı “aşı denilen bir şey” diyerek kastettiği varilasyon metodunu hayretle bildirmiştir. Bu mektup Osmanlı İmparatorluğu Döneminde aşı yapımına ilişkin ulaşılmış en eski belgedir. Aşı üretim çalışmalarını yürütmekte olan Pasteur, çalışmalarını sürdürebilmek için dönemin devlet başkanlarına maddi katkı için yazı yazar, yazılardan birinin 2. Abdülhamit’e ulaşması sonrasında, 2. Abdülhamit yardım yapabileceğini ancak Pasteur ’ün çalışmalarını İstanbul’da sürdürmesini ister, bu teklif Pasteur tarafından kabul görmeyince ikinci teklif oluşturulur, Pasteur’e Mecidiye Nişanı ile birlikte 10.000 altın yollanır, aynı zamanda Mekteb-i Tıbbiye-i Askeriye-i Şâhâne’den 3 kişinin de yanında asistan olarak yetiştirilmesi istenir, gönderilen 3 kişilik bu ekip, çalışmalara temel teşkil etmesi için “kuduz mikrobu” enjekte edilmiş bir kemik iliği ile geri döner. 1887’nin ocak ayında Bakteriyoloji Ameliyathanesi (Kuduz Tedavi Müessesesi) kurulur. Bu kurum dünya’da üçüncü, doğunun ise ilk kuduz merkezi olmuştur. Daha sonra bu merkez difteri serumu da üretmiştir.1892 yılında bakteriyolojihane daha sonra ilk çiçek aşısı üretim evi (Telkihhane) kurulmuş, 1892-1913 yılları arası, difteri, sığır vebası, kızıl serumları, tifo, kolera, dizanteri ve veba aşıları hazırlanmış ve uygulanmıştır. 1928 yılında kaydedilen en önemli gelişmelerden biri, 1267 sayılı yasa ile Ankara'da Merkez Hıfzısıhha Enstitüsü'nün kurulması ve bakteriyolojihane ile, kimyahanenin bu çatı altında birleştirilmeleridir. Ülkemizde ilk verem aşısı 1927 yılında üretilmiştir. 1934 yılında Telkihhane (Çiçek Aşısı Üretim Merkezi) ve İstanbul'daki Kuduz Enstitüsü de kapatılmış ve aşı-serum üretimi tek merkezde toplanmıştır. Bu dönem, aşı ve serum üretiminin kamusal bir görev ve sorumluluk olarak algılandığı bir dönemdir. 1930-40'lar aşı serum üretiminin hızla arttığı yıllardır. Milyonlarca doz toksoid difteri ve tetanoz aşıları, Semple tipi kuduz aşısı, çiçek aşısı, kuduz serumu, pnömokok aşısı üretilmekte, dünyadaki gelişmeler yakından izlenmekte ve yerli yabancı ilaç kontrolleri yapılmaktadır. 1940'lı yıllarda tifo, Cox tipi tifüs, tifo-tifüs karma, tifo-difteri karma, intradermal BCG, veba-kolera karma, veba-kolera-tifüs karma, difteri-tetanoz karma, boğmaca-difteri karma, influenza tifo-difteri-tetanoz karma aşıları üretilmiştir. Aşı ve serum üretimiyle ilgili alt birimler Dünya Sağlık Örgütü tarafından uluslararası standartlara uygun oldukları yönünde belgelenmektedir, 1950 yılında Ulusal İnfluenza Merkezi ve BCG Laboratuvarı Dünya Sağlık Örgütü tarafından tescil edilmiştir. Bu yıllarda difteri-boğmaca-tetanoz aşısı üretilmiş ve kuduzla ilgili çalışmaları nedeniyle Dr. Zekai Muammer Tunçman'a Fransız hükümeti tarafından 1959 yılında Légion d'honneur nişanı verilmiştir. 1965'te kuru çiçek aşısı üretilmiş ve ülkemiz, 1960-70'li yıllarda kendine yetecek düzeyde bakteri aşılarını üretir duruma gelmiştir. 1968 yılında Serum Çiftliği kurulmuştur. Burada; tetanoz, gazlı gangren ve difteri antitoksik, kuduz antiviral, şarbon antibakteriyel, akrep antivenom serumları üretilmiştir. Hastalıkların ortadan kalkması nedeniyle 1971 yılında tifüs ve 1980 yılında çiçek aşılarının üretimine son verilmiştir. Kasım 2011 de Refik Saydam Hıfzısıhha Enstitüsü Aşı Serum Üretimi Merkezi kapatılmıştır. Refik Saydam Hıfzısıhha Enstitüsü görev ve yetkileri yeni kurulan Halk Sağlığı Genel Müdürlüğü’ne devredilmiştir. Biyoteknolojideki gelişmelerin izlenmemesi, Refik Saydam Hıfzısıhha Enstitüsü Aşı Serum Üretimi Merkezine yatırım yapılmaması, işgal altındaki İstanbul'da dahi aşı ihraç eden bir ülkeyi, aşı ithal eden bir noktaya geriletmiştir. Aşı gereksinimini karşılamak için Sağlık Bakanlığı her yıl yaklaşık olarak 18 milyon dolar dış ülkelere ödeme yapmaktadır. Türkiye'de uygulanmakta olan tüm bakteri ve virus aşılarının üretilebileceği bir Yeni Aşı Üretim Tesisleri Kurulması Projesi’nin maliyeti ise bir defaya mahsus olmak üzere 40 milyon dolar olarak hesaplanmıştır (Özcengiz, 2002).Şunu da hatırlatmak isterim, veteriner aşılar uzun yıllardan beri ülkemizde üretilmektedir. İlk olarak 1901 yılında Pendik Veteriner Bakteriyolojihanesi şimdiki adıyla “Pendik Veteriner Enstitüsü” sonra sırasıyla Ankara-Etlik, İzmir-Bornova, Samsun, Ankara Şap Enstitüsü, Adana, Konya ve Manisa Tavuk Aşıları Üretim Enstitüsü kurulmuştur. Özel sektörün veteriner aşı üretimi yapmaya başlaması ise 1990 yılında olmuştur. Veteriner aşıların aksine, beşeri aşılarda ise uluslararası aşı üreticileri ile rekabet edemeyen özel sektör üretim için yatırımlara henüz başlamıştır.İster pandemi, ister ekonomik kriz, ister ambargo, nedeni ne olursa olsun ilaç, aşı ve gıdaya ithalat yoluyla erişemediğimizde ne olacak? Bu devirde unutmayalım ki, yukarda bahsi geçen nedenler, ülkelerin karşı karşıya kalacakları en hayati risklerdir. Şüphesiz dileğimiz Covid-19 pandemisinin en kısa sürede ve en az hasarla atlatılmasıdır. Ancak bu pandemi, ülkelerin yerli teknolojileri ile aşı, ilaç hammaddesi ve tarım/hayvancılık ürünleri üretmesinin ne kadar önemli olduğu bir kez daha gözler önüne sermiştir.Ecz. E. Dilek Sunar20/04/2020

https://akdeniztanitim.com/covid-19-saglik-sektoru-icin-bize-neleri-ogretmeli-ve-hatirlatmali

SAĞLIKLI İÇ ORTAM İÇİN VE COVID-19 ETKİSİNİN AZALTILMASINDA NEMLENDİRMENİN ETKİSİ

Sağlıklı seviyedeki nemlendirme, COVID-19 (SARS Cov-2) ve H1N1 (İnfluenza A) gibi solunum sistemimizi enfekte eden virüslerin yayılmasını azaltmaya yardımcı olabilir. Hastaneler, klinikler, bakım evleri, okullar ve ofisler başta olmak üzere, tüm binalarda optimum nem seviyelerinin uygulanması büyük fayda sağlayacaktır. Dünya Sağlık Örgütü COVID-19'un bulaşmasını azaltmak için farmasötik olmayan çözümler çağrısında bulundu; nem kontrolü çalışan personeli, hastaları, sakinleri, öğretmenleri ve öğrencileri virüsün etkisinden korumanın güvenli, verimli ve kolay bir yoludur.Bir mahal havasında bulunan çok fazla nemin de küf ve mantar oluşması gibi sorunlara neden olabileceği iyi bilinmektedir. Hassas kontrollü nemlendirmenin tüm iç mekan ortamlarına sağlayabilecek faydalarını anlamak çok önemlidir.1986'da yapılan önemli bir arşatırmaya göre, insan sağlığı risklerini en aza indirmek için en uygun koşulların normal oda sıcaklıklarında % 40-60 bağıl nem (RH) arasında meydana geldiğini göstermiştir. Bu çalışma bugün hala HVAC uzmanları tarafından referans Kabul edilmekte ve Amerikan Isıtma, Soğutma ve Klima Mühendisleri Derneği (ASHRAE) tarafından belirlenen sağlıklı binlar için standartların temelini oluşturmaktadır. Bağıl nemin % 40-60 aralığında tutulması, çevrede bulunan virüslerin, bakterilerin ve alerjenlerin etkisini azaltırken cildin kuruluğunu ve göz tahrişini de önler.Binalarda RH'nin% 40 - 60 RH aralığında kontrol edilmesi  virüslerin ve bakterilerin havadaki ve yüzeyler üzerindeki etkisini azaltmakla kalmaz, aynı zamanda vücudumuzun hastalıklara karşı bariyerlerini  de korur . Doğal antiviral savunmamız olan solunum sistemimizdeki hava yollarının kendini temizleme mekanizmasına yardımcı olur ve özellikle akciğerlerimizde uygun doku onarımı sağlar.Nem seviyesinin COVID-19 gibi virüslerin yayılmasını azaltmakta nasıl bir etkisi vardır? 3 önemli faktör vardır :* Havada kalma ve dağılmaDüşük  nem seviyesi , damlacık boyutunu küçülterek virüsün havada daha uzun kalmasına ve daha kolay yayılmasına olanak sağlar. Su kaybı (kuruma) nedeniyle düşük damlacık ağırlığı, virüsün yere düşmesine engel olur ve yüzey temizleme / hijyen kontrol yöntemleri ile temizlenmesini önler. Havada asılı kalma süresi 36 ile 72 saat kadar olabilir ve bu süre virüsün daha çok yayılması için önemli süredir. Buna ilave olarak, düşük nem ve düşük damlacık ağırlığı virüslerin bir yüzeyden tekrardan havaya karışmasına neden olabilir.* BulaşmaDüşük ortam neminin neden olduğu küçük damlacık büyüklüğü, daha az etkili biyolojik tepkinin yer aldığı akciğerlere daha derin nüfuz etmesini sağlar, Cilia’nın (Üst ve alt solunum sistemini kaplayan hücrelerin üzerinde olan tüycükler) fonksiyonunun  azalması ve mukusta azalma, düşük nem koşullarında önemli boyutlarada olur. * Virüslerin AktivitesiDüşük nem seviyeleri, aerosolün tuz içeriğine etki eder, bu da uzun süreli viral aktiviteye izin verir ancak daha yüksek RH virüslerin aktivitesini azaltır. Bunlara ek olarak, daha yüksek nem seviyeleri hastanın hücresel iyileşmesini artırır. Nemin, bağışıklık sistmemizi korumada ve COVID-19 gibi hastalıklarla mücadele etme konusunda da etkili rolü vardır.İç ortamımızı daha sağlıklı hale getirmek için bu bilgileri nasıl uygulayabiliriz? Büyük binalarda  HVAC sistemine endüstriyel bir nemlendirici eklemek, bağıl nem seviyesini önerilen aralıkta kalmasını sağlamanın en iyi yoludur, bu da hastalık yayılımını ve konfor rahatsızlığını azaltacaktır. Bu yaklaşım, sağlık tesisleri, okullar, ofisler, bakım evleri ve yaşam tesisleri de dahil olmak üzere tüm binalarda uygulanabilir.Rochester, Minnesota'daki Mayo Clinic bu uygulamayı  okul öncesi sınıflarda test etti. Araştırmacılar, sınıfların bağıl nemini% 40-60'a yükseltmenin influenza'nın sınıftaki yüzeylerde veya havada aerosoller olarak hayatta kalma kapasitesini azaltıp azaltmayacağını belirlemek istedi. İki sınıfa Endüstriyel nemlendirici koyarken diğer iki sınıfa nemlendirici koymadılar ve sınıflar arası testler yaptılar. Bu çalışma sounucunda nemlendirilmiş odalarda ;İnfluenza A içeren  hava örneklerinin yüzdesinde önemli bir düşüş görüldü.İnfluenza A içeren yüzey örneklerinin yüzdesinde düşüş gözlemlendi.İnfluenza A'ya sahip numunelerde  daha az “canlı” virüs ve daha az bulaşma görüldü.Daha az sayıda grip vakası raporlandı.Viral salgınlar, sağlık ve sıhhat için tehlike oluşturmanın yanı sıra başka şekillerde de zararlıdır. Kuru kış aylarında, genellikle solunum yolu hastalıkları nedeniyle öğrenci devamsızlıkları artar. Kronik devamsızlık veya  bir yıl içinde % 10 devamsızlık, öğrenci başarısının düşmesine neden olur. Virüsler öğrenciler arasında yayıldığında, ebeveynler ve öğretmenler de hastalanabilir ve rapor alabilirler. Çok fazla nöbetçi öğretmenlerle ders işlemek ise ders planlarını olumsuz etkileyebilir ve ekstra maliyet gerektirir. Grip aynı zamanda işverenleri ve işletmeleri etkilemektedir. ABD’de yıllık olarak 16,3 milyar dolar kazanç kaybına neden olmakta ve hastane yatışları, poliklinik ziyaretleri  yaklaşık 10,4 milyar dolarlık doğrudan maliyete neden olmaktadır.Viral solunum yolu enfeksiyonlarına ek olarak, sağlıklı nem seviyesi hastane ve klinik bakım ortamlarında Hastaneden bulaşan enfeksiyonlar, Pnömoni, Zatürre, Nosocomial, MRSA veya ilaca dirençli Staphylococcus aureus mikrobu vb . üzerinde de rolü vardır. Bu HAI virüslerinin hastanede bulunması, bakım maliyeti açısından hastaneye büyük bir yük getirmektedir. Bu hastalıklar hastanın hastanede kaldığı süre içinde bulaştıysa, tedavi maliyetinden hastane direkt olarak sorumlu tutulur. Bu nedenle, nemlendirme sisteminin yatırım ve işletme maliyetlerinin yanı sıra hastaneden bulaşma ihtimali olan enfeksiyonların getireceği gereksiz maliyetleri de göz önünde bulundurmalıyız. Bu maliyetleri düşündüğümüzde, nemlendirme sisteminin kendini amorti etme süresi daha kısa olacaktır.Bağıl nemin sağlıklı bir seviyede olmasını sağlamanın ilk adımı, özellikle COVID-19 vakaları (veya asemptomatik vakaların mevcut olabileceği alanlar) bir tesisin COVID-19'a karşı  optimizasyon yapıp yapmadığını hızlı bir şekilde belirlemek higrostat ile RH ölçümü almaktır. Çoğu sağlık tesisinde nemlendirme sistemi mevcuttur, ancak nemlendirici cihazların bakımlarının yapılmaması, kapatılmış olması veya nemlendirme seviyelerinin düşürülmüş olması yüzünden çalışmayabilir.% 45 Bağıl Nem hedefi genellikle kolayca elde edililebilir ve olumlu faydalar sağladığı kabul edilir. Daha düşük RH seviyeleri görüyorsanız, cihazın çalışıp çalışmadığını görmek için ekipmanı kontrol edin, gerekirse ayar noktasını ayarlayın / yükseltin. Örneğin, mevcut nemlendirme ekipmanı ile neler yapabileceğinizi değerlendirin. Nemlendiriciler genel olarak istenen maksimum nemlendirme için tasarlanmıştır. Orijinal tasarımınızdan bir yılda ne kadar % 45 Bağıl Nem değerine ulaştığınıza bakın ve geçmiş kayıtlardan potansiyel nemlendirme seviyelerini belirlemek için geriye dönük nemlendirme taleplerini gözden geçirin. Şekil 2, farklı RH seviyelerindeki dizaynlarda % 40 bağıl nemdeki saat yüzdesini göstermektedir.Nemlendirme sistemi olmayan veya yenilenmesi gereken binalarda, örneğin okullar, yaşam tesisleri veya ofis binaları , nemlendirme sistemi duvara hızlı bir şekilde monte edilebilir ve odalara hemen nem eklemeye başlayabilir. Daha büyük nemlendirme sistemleri bir tesisin HVAC sistemine (Şekil 3), mekanik odaya (Şekil 4) veya çatıya (Şekil 5) koyulabilir ve tüm binayı nemlendirebilir. Endüstriyel  nemlendirme sistemleri, çok düşük ve çok yüksek olmayan uygun seviyeleri korumak için ihtiyacınız olan kontrolü sağlar. Bir sistemi çalıştırmak için güç kaynağı, su ve drenaj hattı yeterlidir. Mühendisler ve yükleniciler, uygulamaya bağlı olarak sistem tasarımı, uygun kapasite ve tipteki ekipmanı belirlerlerMak. Müh. Hüseyin ŞahinoğluHAVAK A.Ş.10.06.2020

https://akdeniztanitim.com/saglikli-ic-ortam-icin-ve-covid-19-etkisinin-azaltilmasinda-nemlendirmenin-etkisi

 
3WTURK CMS v6.03WTURK CMS v6.0